Çarşamba, Aralık 27, 2006

Çeşitli ve şiddetli yıkımlardan sonra yayınımıza devam ediyoruz.Artık söyleye söyleye ve çağıra çağıra kışı getirdi insanlar sağolsun...İlk kar dün düştü yere,dün 26'sı idi aralığın..Lapa lapa yağdı bi ara;ama tutmadı tabi,zaten yerler ıslaktı.Dün 26'sıydı aralığın...Ne kadar yağarsa yağsın buz tutuyor artık üstü,kaymaya da pek müsait,her an kayıp düşmeye...Zemin zaten ıslak,zaten ağlamış gökyüzü.Dondurucu varlığını hatırlatmak istercesine 26'sında yağdı kar...
Ve uyutmadı üstüne yağdırdığı kişiyi sabaha kadar...

Çarşamba, Aralık 13, 2006

Artık notalarla bile gönül eğlendiremiyorum.Her şeyi ciddiye alıyor,biraz daha az gülüyorum.
Tüm sevdiğim şarkıları dinlemek ve dinletmek istiyorum...Cümlelerim amacına ulaşmıyor,harflerin arasına sıkıştım,kıpırdayamıyorum,yağmurdan nefret ediyor;şemsiyemi her yerde unutuyorum.
Her şey kurudu,ıslanan her şey çekti; sandalyeme çökmüş bir yalnızlığı paylaşıyorum,aynı odadayız,aynı ekrana bakıyoruz,o benim gözümden seyrediyor,ben onun kalbiyle seviyorum kendimi..Onun düşünceleri ile konuşuyor,yalnızlığını tüm şehre dağıtıyorum..Dağıtıyorum her yere mutlu mutsuzluğumu,biraz daha az gülüyorum,gülümseten yalnızlığımıza.
Belki içimde yarattığım o isimsiz şarkıya yazıyorum,ona sıkıştırıyorum tüm harfleri,sonuna kadar açık şimdi müziğin sesi,biriktirmişken içimdekileri,sessizce bağırıyorum,ben onun kalbiyle seviyorum kendimi,kendimden nefret ederek...

Pazar, Aralık 10, 2006

Hangi şairi sevdiğini öğrenmek,gülümseten sıcaklığına karşılık,soğuk iklimleri bir yana bırakarak maki yeşilliğinde çiçek açmak ona,düşüncelerine konuk olan sadeliğine süs aramak,tüm süsleri yerinden çıkararak yeniden,bir vapur düdüğünü alıp notalara teslim etmek ,onsuz İstanbul'dan zevk almak,bir gün beraber solunacak olan nefeslerin hatrına,tüm cümleleri ezgilere dönüştürmek,hayatı görmek yerine duymak,bir keman teline hapsedilmiş kalın "mi" leri incelterek,tozları silkelemek sol yanının üzerinden,tüm duygular yaşanmak için var,ya da yaşatabilmek için.Yaşanmışlık için yaşatmak gerek,yaşatmak gerek hüznün içindeki sevinçleri...Mutlulukları kaldırıldıkları kutudan çıkarmak,puslu-gri-sisli bir kış akşamından,bir pazar güneşine dönüştürmek...Tüm dizelerin kafiyelerini sökerek yerinden,notaların kılavuzu yapmak tüm anahtarları,bir akortla düzelecek mi bozulan hayatlar;ya da bir başlık bulmak gerekir mi,isimsiz anılara?En iyisi mi sözler sussun,gecenin karanlığı en güzel türkülerini söyler belki,puslu-gri-sisli bir kış akşamı...

Pazar, Aralık 03, 2006

Yürüyememek

Soluk soluğa kalana kadar koşmak istedi,oysa kendini engelleyen duvarlar arasına sıkışmış,dizlerini bükmüştü,tüm duygularını açığa çıkarmak istedi ama yavaş yavaş hislerini de kaybediyordu.Tüm renkler de canlılığını yitirmeye başlamıştı.Gri bir gölge dışında çıplak bir oda,boş bir oda,ses bile yankılanmıyordu;bağırmak istedi ama çıkmadı sesi.

Yarım kalan bir paragraf yazdı ve döndü arkasını,yürümek istedi;ama taşımadı ayakları onu,gri gölgeli boş odada.

Cuma, Aralık 01, 2006

KRONİK BEYİN SULANMASI
Tüm haftanın yorgunluğunu sırtıma yüklemiş,gelmişim eve,öncesinde mahalle bakkalına girmiş,pançolarımı lays lerimi almışım,bi de penguen...5 günün sabahı küfrederek kendi kendime,"öf ya ne çabuk çaldı bu telefon,5 dak. daha yaa.." diye diye son dakika yetiştiğim stresli ortamdan 2 gün uzak kalacağıma bayram edercesine gelmişim eve...Tv karşısında annemin eskiden olsa diyeceği lafı düşünüp gülümseyerek : "kızım,yeme o pis şeyleri yemekten önce,iştahın kapanacak" Şimdi olsa da yemek yapmış olsa bana,gelip hazıra konsam..Neyse gelip yedim bi güzel onları,e uydum da var ya artık,sinema kanalları arasında gezmekten,aynı anda 3 film izlemeye çalışıp konularını,kişilerini karıştırmaktan bıkıp,"görmemiş" sıfatını yakıştırdım kendime,bu yarım saatte neler oldu neler aslında,tv karşısında elimde penguen,diğer elimde cipslerim,bacaklarımı atmışım koltuğun üstüne...Biissüürü de karar aldım hiç bir işe yaramayacak;ama yine de aldım.Bazen kararsız kalmaktan daha da iyidir ya,eski ev arkadaşım da evlendi;ama bunun aldığım kararlarla ilgisi yok,sadece evlendi,neyse biz geride kalanlara bakalım,içelim-güzelleşelim.
Çöplerin aşağıya indirilmesi gerek,azıcık da evin toparlanması...
Tüm haftanın yorgunluğunu sırtımdan atmaya çalışıp rahatsız sandalyeme oturup,aha bunun karşısına geçtim,yorgunluğum azaldı mı?Yok !
Biraz karar aldım ben,biraz da streslendim,sırtlandım geliyorum.

Çarşamba, Kasım 22, 2006


Eskiden Ant.-Ank arası K.Koç firmasıyla gelip giderken;
ıpodlar yoktu daha,o zamanlar benim diskman'im de yoktu,4 kalem pille çalışan,o zaman için oldukça iyi denebilecek kalitede olan-olduğu düşünülen bir marka walkman'im vardı,yolculuk albümleri hazırlardım kendime,gece yolculukları için ayrı kasetler alırdım,otobüs hareket halinde olmadığı zamanlar dinlemezdim,kapatırdım aleti.Bir şeyler aksın gitsin isterdim,notalar da aksın aynı hızla,hani camları açık arabada seyir halinde iken,tempolu bir şarkının çalması gibi,havaya girer ya insan,artis hisseder kendini.Mola yerinden rulokat ve şeftali suyu alırdım hep,bazen de tüm pişmanlıklarım için pişmaniye (öf ne geyik oldu!)
ilk 3 saat geçmezdi bi türlü,önce geride bıraktıklarıma üzülürdüm,sonra yanına gideceklerimi düşünürdüm,ha,bu durumda şu şarkı iyi gider deyip f.fwd ye basıp beklemek...
Ant.a girişte bi yer vardır,hafif ucundan kuşbakışı şehri görürsün,sisli olur hava genelde,ya da mavi mavi gözükür bi yerlerden deniz.İçin ısınıverir.İşte o zaman p.floyd ya da ruh haline göre feridun d. vardı o zamanlar aşkın e hali de ve den hali vardı,yalın hali yoktu o zamanlar,şimdi kısaca f.d var,her şey kısaltılmış...hiçbir şey yalın halde değildi öğrencilikte,Ankara'da.Ant.a dönerken p.floyd dinlenirdi,dönüşte otobüsün uğultusu,çünkü hal kalmamıştır artık o dönüşte,çünkü Ant.dan dönülüyordur,sabahlanmıştır,doyamamışsındır öğrenci olarak yaşamak isteyip de ailenin olduğu şehre...
Şimdi ne kaset dinliyor,ne de yolculuk albümü ayarlıyorum...Artık isimlerin yalın hallerini bile hatırlamıyorum,Ank.a da gitmiyorum nicedir,o tozlu yoldaki kahve evi,ucuz bira satan yerler,imge,ev yemekleri yapan lokantacıklar,kredi yurtların battaniyesi bile...
Yok özlemedim Ank.ı- Ant.ı da,hiçbir şeyi özlemedim,sadece şu an pink floyd dinlemek istiyorum,sisli,mavi bir manzarayı hayal ederek...

Pazartesi, Kasım 13, 2006

Uzun zamandır haber alamadığım kareli örtülü mekan müdavimimizden yeni haberlerimizi aldık,yaşantımıza kaldığımız yerden devam etmek üzere/üzereyiz.18-19 günlük bir ağır gripten sonra,haftalardır burnum yara dolaştığımı unutup kendimi attım dışarı hafta sonu,2 gün boyunca 2 ayrı evde kalarak,sabah gözlerimi açtığımda tavanları yadırgadım.(Benim böyle miydi lambam ya?) hımm,mırnav...
-Günaydın
-Kahvaltı yapalım.
-Boğazım çok kötü,hırlıyorum...
-O kadar içersen,tabi hırlarsın.
Şu sıralar hayatımda bazı değişikliklere yer vermek üzereyim.İçinde bir türlü rahat edemediğim,en önemlisi bir türlü ısınamadığım evimi değiştirmek üzereyim galiba,daha kontrat yapmadan yeni ev sahibiyle,eskisine taşınacağımı bildirdim,kolilerle uğraşıyorum evde,bakalım çıkacağım ev hala boş mu? İşte böyle,her zamanki gibi sağlama alınmamış bir sürü manevra...
Bundan sonra hayatımın daha değişik olacağına dair inancım artıyor,yeni bir şeylere adım atmak konusunda üstümde başımda belirmeye başlayan yosunları şöyle bir temizleyip altında kalan şeyi,yeniliklere hazır hale getirmeye çalışıyorum.
Belki yeni eşyalar da olabilir,olabilir mi baba? :)
Aslında her şey ne kadar yeniyse,o hızla eskiyorsun,çabuk tüketiyoruz ya her şeyi,yeni aldığım duvar saatini bozdum.Bu zaman konusunda bana yapılmış bir işaret olsa gerek.Bir şeylere bağımlı olmayı artık bırak diyor yani bana...
Bıraktım ben de...Saçımla oynamayacağım artık,toplantılarda rezil oluyorum.
Biraz daha fazla klasik müzik dinleyeceğim,başak bu konuda önyargılı olduğumu söyledi,yarım saat sonra müziği değiştirdiğimi fark edip,daha uzun süre "dayanmam" (bunu ben söyledim) gerektiğini de söyledi.
Yatağıma başlık da alacağım,beyin hücrelerim kafamı duvara toslamaktan ölüyor.Belki böylelikle en azından maddesel anlamda daha fazla şeye sahip olacağım,bu da bendeki bazı manevi boşlukları geçici olarak unutturur.(mu?)Mesleğime olanca ağırlığımı tekrar verebilmek gibi mesela,şu sıralar tahammül sınırlarımın eşiğindeyim.Klavyedeki tuşlara bile.Çünkü yetmiyorlar,29 harfin beni yine sınırladığını hissederek derdimi hiçbir zaman tam olarak anlatamadığımı bir kez daha kendi gözlerimle görüyor,sinirleniyorum.Derdim mi? Derdim kendimle barışık olmak,o zaman diğerleriyle de ateşkes imzalayacağız.
Nefret duygusuyla,önyargılarımla,güvensiz güvenimle,yalnızlığımla,kalabalık beynimle,hepsiyle ateşkes imzalayacağız.
Tüm benliğim hükümsüzdür,tüm yazılanlar gibi...

Perşembe, Kasım 02, 2006

Beklemeye ve daha uzun beklemeye dair anılarımı yazmayı bekliyorum kendimden;ama o kadar uzun ömürlü olmayabilirim.Şifresini bildiğin bir kilidi asla açamamak gibi,ya da tarihi geçmiştir artık,ya da artık "aradığınız numara ya da mail adresi kullanılmamaktadır",ya da "çevrimiçi" dir de,"meşgul" dür,attığınız mesaj ulaşmamıştır bir şekilde,yolda kaybetmiştir kendini,imha etmiştir ya da,içinde yazılanların ağırlığına dayanamayarak...
Özlemeye ve daha çok özlemeye dair anılarımı yazmayı bekliyorum kendimden;ama o kadar "özlenmiş" olmayabilirim.
Bütün yollar çıkmaza çıkarken-ya da çıkamazken- güneşin doğuşunu fark etmeyerek başlayabilirim güne.Gittiğim yollara ekmek kırıntıları atarak,dönüşümü bulabilmek,çıkmazları çıkabilmek,yokuşları inebilmek,güneşi kırmızı doğurarak gün batımını fark etmeyerek,beklemeye-özlemeye-gidememeye dair yazılar yazmaya çalışarak...En iyisi uyumak,ekmek kırıntılarını aramadan...

Perşembe, Ekim 26, 2006

Şeker meker,tatlı matlı,bayram mayram,boş gezegenler ve gezenler derneği,yazı yazmayı unutma hissi,kalem tutmada yaşanan tutukluk...Kısacası tatil...Bu sefer kareli örtülü,bol kedili "bahçe"me gidemedim,aile saadetimi yaşayamadım ama yeni bi yerler gördüm uzun zamandan sonra,eski seyyahlık duygularımı kabarttım kendi kendime,şehir şehir gezdiğim yıllar geldi aklıma(tey tey tey..)Trakya gerçekten Avrupa imiş,güzel memleket,tavsiyeler-mavsiyeler,gidin midin,Edirne-Medirne...Kafamı kemirme...
Sarı burmam,ayrıca o kadar uzun bir tatile çıktın ki,bizim B. ile tatil rotandan başımız fırıl fırıl döndü,blog undan takip etmekte zorlandık,olsun be yaw güzel oldu-olmuştur eminim,kritik yapmak üzere sigaradan boğazımız çatlayana kadar içer,konuşuruz-monuşuruz...

Cuma, Ekim 13, 2006

Teselli...

Pazar, Ekim 01, 2006

Mor sayfam merhaba,uzun süredir kendimi ekonomik pakete soktuğumdan tamamiyle benden beklenmeyen şeyler yapmaktayım,mesela uzun zamandır kendime kıyafet almadım,alışverişe çıkmadım(16 gündür)gelişme kaydettim,artık para biriktirmek için gereken adımları atmış durumdayım,en azından karar verdim;bu da bir şeydir.Artık bazı şeyleri daha hafif atlatmam gerektiğinin de bilincine vardım,en azından daha az üzülmek,daha az düşünmek,daha az gezmek(dost muhabbetlerinde pek mümkün olamasa da) gibi kurallar koydum kendime,ilk dakikada bozdum o kuralı...
Terzi,çamaşır,yemek,temizlik gibi ev işleri-bayansallık hallerinin dışında yeni yelkenlerimle denize açılmaktayım;daha dalgalarla karşılaşmadım henüz,yakındır ama ,çeker beni çünkü,hem içine çeker,hem batırır.Bakalım ne zaman batacağız?
Bu durgun hallerimin benim de daha çözemediğim bir sebebi var ama anlarız herhalde;içimden gelen her şey hemen geri gidiyor,tembellik-üşengeçlik...Daha okulların ilk haftalarında bu duyguyu hissetmemem gerekir ama bazı şeylere adapte olmak çalışıp yorulmaktan çok daha zor.
Evett..Bir votkalı gecenin daha sonuna geldik,artık pijamaları çekip yatma zamanıdır...
Korkusuzca uyuma,belki renkli rüyalar görme zamanıdır,sabah kalkıp hala yaralarının kapanmadığını görme zamanı,ama akşam bütünüyle başka alemlere akma zamanıdır,sonra diğer sabah pişman olma,tekrar pişman olmama,sonra da sevme-nefret etme zamanıdır.Zamansız bir zaman kavramından bahsetme zamanıdır.Kısaca her şeyin TAM ZAMANIDIR.

Pazar, Eylül 17, 2006

Okuldan çıkıp bavulumuzu hazırlayıp düştük Ant. yollarına,cuma akşam ordaydım,cmt C.nin düğününde masalara pul ve nazar boncukları yerleştirip davetlilerin masa düzenleriyle,kimin nerede oturacağıyla ilgilendik,balayı odasında şampanya bile patlattık,damat bizi o kadar benimsemişti yani,ne de olsa erkek tarafıydık...
Ben ve kaleiçi tayfasının bir oynayışı vardı ki,sanırım o da rakının etkisi olsa gerek,masa altı yeni rakı şişesi...
Gece evime dönüp,5 saat sonra uçak için yine yollardaydım,bugün pazar ve İst.teyim,evimdeyim.İş adamları gibi,günübirlik gidip gelme gibi,aldığım ilacın etkisiyle 1 saat de olsa sızmışım,yani bu sefer kusmadan geldim,rekor kırdım.
Bu kadar,yeni eğitim-öğretim yılı bana hayırlı olsun arkadaşlar...Yarın başlıyorrrr.

Perşembe, Eylül 14, 2006

Aşağıdaki resimde görülen zat deli,şuursuz ve biraz da "hankır hankır" bir çocukluk arkadaşıdır,kendisini de burada anmak istedik,kendisi yanımda ama...
esas deli, karamel die bilinen ama asıl adı esin olan sinsimi sinsi ama elinden her iş gelen çocukluk arkadaşımdır...o şimdi mutfakta bulaşık yıkıyo emrettim hiç itiraz edemez...(arsinoe)

Pazar, Eylül 10, 2006

Burayı özlemiş olup olmadığımı hala idrak edemedim.Trafiğin "olduğun yerde kal !" şeklinde olması,yanından geçen tüm insanların kollarının sana değmesi,ayakkabının ucunun "basılmaktan" neredeyse delinmesi...Evet bunlar pek de özlenecek şeyler olmasa gerek.Ama...en sevdiğim manzaralardan birine karşı oturup (bknz:Gülhane Sarayburnu manzarası-Rumeli Hisarı kahvaltı masası manzarası :)) çay içmek,Galata manzaralı balık keyfi,her hafta sonu bugün karşıya geçiyim, Çiya'da sütlü incir tatlısı yiyeyim deyip yine Taksim Zencefil'de sebzeli lazanya-yarım karaf şarap istemek..Sonra geleneksel Badehane'de "acaba kaç bira içtim ben?" diye yapılan bir iç hesaplaşma! Evet evet,özlemişim...
Ama insan yine de her masada tanıdık bir yüz görmenin ihtiyacını duyuyor burda,burada bir şeyin müdavimi olmak o kadar zor ki...
Tanıdık bir yüzden öte artık neredeyse hayat arkadaşı diyebileceğin insanlardan ayrı olmak da işin cabası...Ama onlar uzakta bir yerde,martılar ülkesinde kareli masa örtüsünde içmekte ve sana kadeh kaldırmaktadırlar.Avuntu...
Yine başlıyoruz,bu sefer hazır olduğuma emin değilim,bu YAZ ilacımı alamadım...

Perşembe, Ağustos 31, 2006

Tatil bitti;biraz da para kazanmak lazım öyle değil mi?Uçak firmasının iğrenç sandwich(!)lerinden yine midem bulansa da bu sefer önümdeki kese kağıdına sabah kahvaltımı bırakmadan indim İst.in taşı toprağına yüzümü sürmedim bu sefer;çünkü Ant.dan geliyordum bre ...
Gizli Bahçe,Koyu...,yine Gizli Bahçe,kır kahvesi...doyamadım...
yeni siteme de beklerim "habeascorpusact" adı altında gerisini biliyorsun...
Yarın B.ımın doğumgünü,amanın da aman,kimler doğmuş,ana rahminden çıkış gününü kutluyorum küçük gögüslüler derneği başkanıma saygılarımı gönderiyorum her ne kadar okuyamayacak olsa da..
Şimdilik bu,bugün döndüm ve pis evimi temizledim,uyuyalım di mi şimdi?

Perşembe, Haziran 29, 2006

İstanbul'da son gün...
Evdeki çöpler,direk belediyenin çöp arabasını dolduracak herhalde,balkondan aşağı sallamak gerek!
Buzdolabında daha tüketilmemiş 3 adet bira ve güzel bir kırmızı şarap var,sabaha kadar içip bitirsem mi,boşa gitmesin(?!)
Bavul toplamak dünyanın en zor işi,her şeyin bir uzmanı var artık,neden bavul uzmanı yok ki,şöyle evlere servis olsa,sen otursan köşede,o eşyalarını bavula özenle yerleştirse,hiç yer kaplamasa,böylece daha çok eşya alsa,ayakkabılar yamulmasa,parfümler şişelerinden akıp bütün bavulu kokuya boğmasa falan filan...
Faturalar tatilde kendi kendine yatsa,otomatik ödeme talimatı hiç bitmese/malesef bankamız değişti/
Evin elemanı evde yokken,odalar pencereler açılmadan kendi kendine havalansa,biriken tozlar her 5 saatte bir kendini imha etse....
Neyse hayal etmesi de güzel,Olympos bekle,birileri hamağında sallanmaya,kumsalında uyumaya geliyor,tabi hala halk plajı olmamışsan...

Çarşamba, Haziran 28, 2006

2 gün sonra tatile gidiyorum;streslerimi(-ler?) toplu olarak Akdeniz sularına bırakıp onları bir diğer seneye kadar oraya hapsedeceğim.Nasılsa her yaz çekiyorum bunu,baharın gelmesini birçok insan bekler,yazın gelmesini daha çok,ben daha çok onun gelmesini beklediğim için mevsimleri kıskandırmıyorum,yaz-kış ne zaman isterse gelsin,nasılsa karman çorman olmuş bir çoban salatası her zaman yenmeye hazır.Hiç de kokmaz,bozulmaz merak etmesin...
İnsan en çok doğduğu ayın içinde bulunduğu mevsimi seviyor herhalde(diyeceğim ama bu pek tutmuyor kendim dışında,öznesinin ben olduğum bir cümle ile ilgili genelleme yapabilirim herhalde,neyse canım,kendimi sevmeyi yeni öğreniyorum)
Sonbahar,yani hazan-hüzünle kafiyeli;yani ahenkli,hem hareketli hem de durgun,
Yaz için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim;
YAZ: M.Mungan'ın dizelerinden daha fazlası var,"yazın bittiği her yerde" itinayla BEKLENİR...
HAYAT KURTLANMIŞ ARINMALARLA ONARILIR;ANCAK BİLEKLERDEKİ KESİKLER İÇİN DİKİŞ İPLİĞİ YERİNE SEVDİĞİNİZİN BİR SAÇ TELİ LAZIMDIR...

TARİH KİTAPLARI YAZMAZ AŞK SAVAŞLARINI...

(KİSKENDER)

Pazartesi, Haziran 26, 2006

Yazın okunacak kitaplar listesi hazırlamayı düşündüm,sonra vazgeçtim;çünkü tatil dönüşü listeye bakıp kendimden nefret ediyorum,okuması tasarlanan,listeye yazılan kitaplarla uzaktan yakından ilgisi olmayan kitaplarla sahilde şezlong üzerinde oyalanıp duruyorum,bir de sudoku çıktı başımıza,tamam artık,biraz beyin egzersizinin zarardan çok faydası olur diye düşünüyorum.E tabi ona buna kokoloji de yapmak lazım.
Yeni Türkçe müfradatına hakim olmak,seneye 6. sınıflara yeni programı uygulamak lazım,bunun için programı okumak lazım,e önce netten indirmek lazım,ekşi sözlükten ekşimeden vazgeçmek lazım...Lazım da lazım:lazımlık!

Perşembe, Haziran 22, 2006

İnsan hiç şifresini unutur mu a dostlar?
Yıllar yılı hafızama çok güvenir(d)im,
Artık küfrediyorum...

Pazartesi, Haziran 05, 2006

En mutlu zamanlarımı düşünüp mutlu olmaya çalışıyorum,ben en çok ne zaman mutlu olmuştum?Neye sevinmiştim? Evet hatırlıyorum,bir mektup almıştım elime,açmak için yırtmaya kıyamadan,elimde evirip çevirip baktığım zarfı narin narin nazikçe açmaya uğraşarak içinde yazılanları tahmin etmeye çalışmıştım,dünyanın en çirkin rengi olan sarı bir sayfaya yazılmıştı mektup,gazlı kalemle-keçeli kalem yahut,o öyle diyordu ona..
Sonra bir tane daha,bir tane daha...Sonra bir mektup kutusu yaptım ben,sadece o mektuplara özel bir kutu,sanki içine başkasına ait bir mektup koyunca yangın alarmı çalacakmış gibi,gizli bir antlaşma yapılmış gibi...Başka bir şey koyamadım içine kutunun,tıpkı şimdi içine başkasını sığdıramadığım kalpciğim gibi...
Çok güzel şarkılar var,insanlar ne de güzel şeyler üretiyorlar,ya da zaten üretilmiş bir şeyi ne de güzel kullanabiliyorlar.Ben öldükten sonra en çok içimde kalacak olan şey,benden sonraki şarkıları dinleyememek,bari yattığımız yerden müzik yayını yapsalardı,kulaklıkla falan dinlerdik :))
Müzik dedik de tekrar keman almaya karar verdim,bu sefer öyle tahtaya gerilmiş 4 tel istemiyorum,şöyle güzel Çekoslavak yapımı bii şeyler olabilir,susturucu da takmayacağım,inlesin apartman.Hep onlar ses çıkaracak değil ya,gecenin 4'ünde "yanlışlıkla" zilim çalınınca ben de zıplıyorum tabi,ya yeni dalmış oluyorum zaten,ya da rüya görmüş oluyorum,Allaaaam,rüyamda da tam beni öpüyodu,kahretsin,alın size,alın size,distortion taktırayım da ciuww ciuovw diye inlesin yer gök...
Yarın çok enerjik olmalıyım,dolayısıyla ben gidiyorum,bakalım bööle nereye kadar??

Perşembe, Haziran 01, 2006

Ya varoluş ya da kayboluş,ne de güzel tanımlanmış,hadi bilin bakalım neyin tanımı olabilir bu(bu da benden):ya siyahtır ya beyaz,ya kararır ya da hep parıldar,ya uzaktır ya vıcık vıcık,ya süründürür ya uçurur,ya boğulursun ya da nefes alırsın derince,ya karbonhidrat ya vitamin ya da proteindir yeri geldiğinde,kilo da aldırabilir,kemiğe de çevirir,karnını ağrıtır,mide ilacı gibidir aynı zamanda,aslında her şeyin ilacıdır,yani hem zehir hem panzehirdir bir nevi,içmeye kıyamaz,lıkır lıkır da götürürsün,sarhoş eder,ayık bırakır,uyutmaz,horlatır,güldürür,tebessüm ettirir,kahkaha attırır,feryat ettirir,isyan çıkartır,kafa tutar,boyun eğer,ya başlar ya da biter,hiçbir şey normal seyrinde devam etmez,devinimdir,sabit fikirlidir,açıktır,sıcacıktır,
pas vermez,ilgisi boğar,ağlayasın gelir,malak malak güldürür,topukların yerden kesilir ya da topuklarına sıkar,sıkılır-heveslenir...
"Ya benimsin ya kara toprağın" der,
"Sen mutlu ol yeter" der,
"Allah belanı versin" der,
"İyi ki varsın" der,
"Özledim" der;
Gelmez,bekletir,bekleyemez,
"Nerdeydin?" der,
"Umrumda değilsin" der,
"Seni bir daha ne zaman göreceğim?" der,bir daha görmek istemez;
Hem acizdir hem de güçlü,
Hem tutkuludur hem bezgin
Hem bezdirir,hem de umut verir
Bu nedir?....
Hala bulamadınız mı?
O zaman varolmuş bir yokoluşsunuz...


Cuma, Mayıs 26, 2006


Artık okulların bir an önce kapanması gerek,hem öğrencilerin ruh sağlığı açısından hem de bizim.Ben artık toplantılarda masaya çıkıp bu hareketi yapmak istiyorum.Elime lolipop alıp şapırdata şapırdata(ne zor kelimeymiş) yemek istiyorum,kimseye örnek olmak istemiyorum.Köprü kurmak istiyorum,tüm köprüleri yıkmak istiyorum,sudokuyu da beceremiyorum,keman alacağım,haftaya Heybeli'ye gideceğim,heybemi temiz hava ile dolduracağım,martılarla flört edip,onları terk edeceğim.Çimleri ezeceğim,bisikletin arkasına bineceğim "yavaş gitttt" diye sesleneceğim.Karne notlarını vereceğim,sözlülere 5 vereceğim.Gri bir body almak istiyorum;ama bulamıyorum,dünyadaki tüm t-shirtler saçma sapan,hepsinin üzerinde yazı var,gri kumaş alıp diksem mi?Ama önce sökük-düğme vs dikmeyi öğrenmeliyim.Bir de evimin dibindeki terziye 5 bin yıldır odamda duran paçalarının kısalmasını sabırla bekleyen pantolonlarımı götürmeliyim.Telekom'a dilekçe vermeliyim.
"Olasılıksız" adlı romanı bitirmeliyim.Ben artık çok tv izlemiyorum,bana bir şeyler oldu,cnbc-e'nin de cılkını çıkarmıştım zaten,dursun öyle o orada,eskimez nasılsa.Biraz ev temizlemenin de vakti gelmişti, çamaşır suyu kokmanın da alemi yok şimdi akşam akşam,tatile de girmişim,neyse ben tv izleyeyim,haho hahhaoooo....
Baobab,Ortaköy,Kral'ın tuvaleti,taksim,pia,zeytinköy,merkezbar,çiftlik gazino,bakırköy akıl sağlığı(!),yedi bölge ve internet...

Perşembe, Mayıs 18, 2006

Kaç ay geçti haber yok,hayatta olup olmadığına dair de...
İhtimaller üzerine kafa yormaktan kafam yoruldu,onu düşünmekten artık düşünemiyorum,onu özlemeyi bile çok özledim,onu sevmeyi HİÇ sevmiyorumm..
Eğitim-öğretim yılının bitmesine az bir zaman kala öğrencilerin de yavaş yavaş suyu çıkmaya başladı,üzüm suları sıkıldı ve şimdi sirke gibi kokmaya başladılar.Biz onları şimdi şarap niyetine bile içemiyoruz.

Pazar, Mayıs 07, 2006

Hafta sonu İzmit'teydim,bir şehir daha görmüş oldum,bir yaşanmışlık daha ekledim günlerimin cebine...Şimdi yine iş.Çalışmak lazım,faturaları ödemek,buzdolabını doldurmak,dışarıya çıkmak,içmek lazım.Para kazanmak lazım...

Pazar, Nisan 30, 2006

Ben yokken bahar gelmiş,insanlar dışarıya atmışlar kendilerini,hem var olup hem yok olmuşlar benim gibi,ama şimdi tadıyorum baharın lezzetini,kokusunu da hissederek,koynuma alıp yastığımı mışıl mışıl uyanık kalıyorum...Bahar geldi ama o yok...

Pazartesi, Nisan 24, 2006

Ahhh,23 Nisan'lar,polenler,ince kıyafetler,güneş gözlüğü,ince kısa topuk çorabı,daha çok duş,daha soğuk su,daha çok dondurma,fazlasıyla ter (yok daha o kadar değil)daha çok yorgunluk,uyku hali,mayışma isteği,sırnaşma,bi kenara kıvrılma,ya da kıvrıldığın yerde içini geçirme,horlama,yatağa yatmayı reddetme,sürünerek yatağa gitme,en uzun mesafe koşusunu yatağa atlayarak tamamlama....
Yok yaaaa,kış iyiydi be...

Çarşamba, Nisan 12, 2006

UUzuun,ateşler içinde geçen iki geceden sonra gözlerimin,yüzümün şişi indi nihayet,doktor psikolojik olabilir dedi,nedir şu psikoloji yahu? Her şeyin sorumlusu,yok bööle bi şiy,deli gibi kaşındım ve alerji oldum,bütüm vücudum kabardı,yandı tutuştu işte...Olay bu,şimdi ayaktayım işime de gittim bugün,artık kızartma yiyebilirim değil mi?

Perşembe, Nisan 06, 2006

Artık toplama yapamıyorumm,2 ile 2'yi bile toplarken işlem hatası yapıyorum,imdattt....
Evet,yalnız yaşayan bir insanın evine geldiğinde kapı ziline basması çok garip,ve kapıyı birinin açması,günün nasıl geçti demesi,ilginç valla,ayaklarımı uzatıp yamulup kaldığımda içerden güzel sulu,yemek kokularının gelmesi,özlemişimm...Ama çok da tembelliğe alıştırma annem beni,emi?

Pazartesi, Nisan 03, 2006

UYUR UYANIK:
Sana uykular taşıyacağım deliksiz
Süslü kahvaltılar gibi
Kahvaltısız sabahlar
Seni uyandırmanın en güzel yolunu bulup
Kıyamayacağım uyandırmaya
Kimse görmüş değil henüz
Bir meleğin nasıl uyuduğunu ama
Hala benzetiriz
Bir meleği
Bir güzelin uykusuna
Ama sen melekler gibi uyuma
Melekler gibi uyan
Tam da çağla zamanında baharın
Gözünün sürmesini yüreğime akıtman
Bir uykunun en güzel yanı
Seninle uyanmaktır
Senden uzak bir uykuyla
Kandıramıyorum hiçbir geceyi...

YORUMSUZ...

Pazar, Nisan 02, 2006

Bugün sarı burmam beni kafein komasına sokacaktı,ben bu kadar kafeine alışkın değilim ki canım,bünyem kaldırmaz,ellerimizde starb. bardakları,koştur koştur festivalimizin açılışına gittik,gerildik,beğendik,ben sonrasında kilise çanı gibi oldum,ermek istedim gökyüzüne.Ama sonra nevizade'ye giderek müzik dinledik,sonra da tünel,sonra da ev.Çamaşır,bulaşık ve sınav kağıtları.Yarın en nefret günümü yaşayacağım,sabah yine uykulu gözlerimle dalga geçecek çalışma arkadaşlarım,bir bardak (kavanoz) çayla kendime geleceğim,bu böyle 5 gün sürer,tempo:artık küçük rakamları toplayamıyorum,ben de bol keseden not dağıtırım he he..
Mummy geliyoo...Alarmmm,na ni nani...

Cumartesi, Nisan 01, 2006

İnsanın ruh hali blog"una da yansıyor feci şekilde.Ne komik,küsüyorsun her şeye,yazmiicammm işte,bana ne ,bana ne? (mi diyorsun içinden-cevap:yooo)
İşlerinin dörtte birini bile halledememiş bir insancık oturuyor bu beyaz ekranın karşısında,ne yapacağını bilmez bir halde yapılması akla bile gelmeyen işlere öncelik vererek,sörf tahtasını kafasına çarpmak istiyor,ama o da sanal ne yazık ki...Evet yazılı sorusu bile hazırlamadım,çok kazık olsun istemiyorum,üşeniyorum,kafa patlatasım yok.mısır patlatasım var,ama çok yağlı o da.Festival de başlıyor,ama çok izleyemeceğim,belki seneye,bu sene hazırlıksız yakalandım,maddi açıdan yani.2-3 adet ile teselli bulacağız artık,neyse johnny ciğimi de izleyeceğiz,binoche'yi de (bu kesin yanlış)
Cnbc-e yi de çok ihmal ettim bu aralar,bulaşıklığım yosun tuttu,bi porçöze hasret kaldı plastik ruhlu alet...Hayattan kopmak çok kolay,haber izleme,ordan burdan kırıntı haber duy,yeni çıkan reklamları bile bilmiyorum,ühüü...Gazete de almadım ne zamandır,sahi ekmek de az alıyorum sanki,geçen misafirlerim vardı gerçi ekmek bol kese,mantarlı börekler,salatalar,mezeler..bissürü yedik bea...Daha saçımı boyatıcam,zaman geçiyor,hep aleyhimize işliyor,büyüyoruz,yaşlanıyoruz,kuzenim evleniyor,arkadaşım Eskişehir'e yerleşti,Yasemin de evleniyormuş,eski ev arkadaşım sevgili yapmış,(bu kelimeden nefrett ederim)öff bunalım beee,gidiyom ben...

Çarşamba, Mart 29, 2006

Ne zamandır yokum ve kendimi yok hissettim uzun zamandır,dağılmış...Bugün anladım ki eğitimcilik başka bir boyut,bugün üç boyutlu çalıştık,anladık ki hiçbir şey aile şevkatinin yerini tutmuyor,hiçbir şey değişilmemeli annelerimizin saçlarımızı okşamasına...Babamızın kızgın da olsa bazen bizimle ilgilenmesine...Hatta ilgisiyle boğulmaya...Yok değişmem.Benim civcivlerim bunları hak etmiyor...

Perşembe, Mart 23, 2006



Ulen Jude,yaktın beni bu vakit!
ÖNSÖZ
“Bak,” demişler, on yaşlarındaki çocuğa, “elmalar olgunlaşmış… Neredeyse dalları kırılacak… Görünürde kimseler yok. Biz de gidiyoruz, istediğin kadar elma koparıp yiyebilirsin!”. “Ben varım ya!” demiş çocuk; “Elma çaldığımı görmek istemem ben!”

Salı, Mart 21, 2006

Güncelleştirilecek bir şey yok,rapor,sunum,seminer,plan,müfettiş derken ağzımdan köpükler gelmesi yakındır.Artık gündüz saatlerinde şekerleme yapıyorum,çünkü gece uyuyamıyorumm...Az kaldı,meşgulum,işim var...

Çarşamba, Mart 15, 2006


Denize girmeyi çok özledim ya...Bunu ben mi söylüyorum?Evet.Yazın tırnağımı değdirmem;ama artık üşümekten yoruldum,ondan.Bööle askılı askılı şeyler giysek artık,askısı olmasa da olur,bööle sexy şeyler,straplez falan,gerçi malum derneğin başkanı olarak gözlere ziyan ama insan özeniyor tabi ki de şööle desteksiz savurmaya yaka bağrını...
Eveet,hadi atlayalım,atlarken de çığlık atalım.
Bir de eşliğinde şu şarkıyı dinleyelim,zevkten ölelim:Sometimes I feel like screamin'...

Pazar, Mart 12, 2006



Gitmeli buralardan Slovakya'ya,bu filme de...
"Hayatımın Ağır Yükleri" başlıklı bir pazar yazısı yazmak isterdim ama ne yazık ki bir köşe yazarı kadar yazmaya ve yaşamaya istekli değilim bugün;çünkü bugün pazar...
Çünkü bugün bir yürek kaybettim,bir insan.Kötü kader olsa gerek,her zaman bir suçlu bulunur,ağır yüklerimizi ona yüklemeye,taşıyamadığımız kilosu ağır duyguları üstümüzden fırlatıp "onun yüzünden" oldu demeye...
Şimdi sarılacak kim kaldı diye düşünmeye başlıyorum;ama hayat daha zor böyle.Omzunda ağlayacağım biri yok,omzunda güleceğim biri de yok.Ben de sırıtıyorum ikisi arasında.Yok hayır ağlamayacağım,tebessüm edeceğim,çünkü bu benim hayatım,onu zorlaştıran da benim,kolaylaştıran da.Hep çözülmesi zor problemlerden korkmuşumdur.Formülü belli bir havuz problemi gibi,ama o formülü ona uygulayamazsın,şimdiki zamana uymaz çünkü.Sen hep dünü yaşarsın,yaşarsın da uyduramazsın.Yüzünde-gözünde kalır.
Bir yanım üşüyor,diğer yanım sımsıcak.Onu orada bıraktım,kendini ısıtabilen bir güneş gibi,ama o her sabah doğacak,ağacın yapraklarını ısıtmayacak."Son Yaprak" öyküsündeki gibi o yaprağı hep boyayacağım,solup düşmeyecek.
Artık canımı yakmıyor hiçbir şey,aldığım havayı soluyorum geriye,yine al ve ver.Kesilene kadar,sersefil hayatımızın değişmeyen kanunu,biz zavallılar her sabah o güneşin doğmasını bekliyoruz...

Perşembe, Mart 09, 2006

Hiç karanlıktan korkmadan karanlıkta yürüyebilir misiniz?
Arkanıza hiç bakmadan...Ya da önünüze...
En aydınlatıcı ışıkta bile çekinir misiniz yoksa yürümekten?
Ellerim nereye uzanıyor,ben de göremiyorum artık...
Ellerimi-ellerini özledim,
Gözlerimdeki "sen"in ışıltısını özledim...
Gözlerim karanlık,çok karanlık;
çünkü ağlamıyorum artık.
"Eso"cuk

Salı, Mart 07, 2006

Hayatımın tersyüzlülüğünün sebebi...
Yokluğundaki Sen

Yine yalnız değilim her zamanki gibi
Bu Uzakdoğu gecesinde yokluğunlayım
Aramızda yirmibeş bin kilometre
Sen kıştasın ben yazdayım
Sen bir yarısında dünyanın
Ben öte yarısındayım
Yine de bırakmıyor ellerimi yokluğun
Daha da bir gönlümcesin
Varlığından bin kat güzel
O yalımsal çıplaklığın yalaz yalaz
Ve en gizlerden konuşurken ellerin
İçimden gelmiyor mektup yazmak demeden
Sevişiyoruz yirmibeş bin kilometreden

Aziz Nesin

Pazar, Mart 05, 2006

Sürekli bir burun akıntısı,kendini anlatma;seni asla düşünmeyecek birine hatırlatma isteği,
Sürekli bir yürek çarpıntısı,kalbinin yenmemiş bölümlerini ızgara yapma isteği
Sürekli bir ağlama isteği,tırnaklarımın içine dolan pis bir ağlama isteği işte...Kabullendiğimiz sürece yaşayabiliyoruz ya nerede olduğumuzu-olduğunu bilmeden yaşıyoruz ya öyle...Sadece nefes alarak var oluyoruz.Ben varım,çünkü nefes alıyorum.Sürekli bir tıkanma hissi,boğazımda düğümlenen sadece yemek,aklıma ziyan bütün dondurulmuş özlediğim...
Yok böyle olmayacak,uyu artık,sürekli bir uyuma hissi,hiç uyanmamışçasına,ve hiç uyumamışçasına...
Sürekli bir burun akıntısı,kan kusuyorum sevdiklerime...
Kimi güzellikler yaşanırken fark edilmez,zaten öylesine heyecan ve telaş içindesindir ki başrolü oynadığın bir sahnenin figüranlığından öteye gidemediğini sanırsın.
Marcel Proust'tan...
Sevdiğimiz zaman aşk o kadar büyüktür ki bir bütün olarak içimize sığmaz,sevdiğimiz insana doğru yayılır,onda kendisini durduran başlangıç noktasına geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur.İşte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür.Bizi gidişten daha fazla etkilemesinin,büyülemesinin sebebi ise kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir...
Ocak,şubat ve 4Mart itibariyle tamamiyle geç kalınmış bir 2006 listesi huzurlarımda..."2006 bana ne getirsin?" başlıklı bir liste yapmışım kendime,belli ki o an hiç işim yokmuş,sıkıntıdan gebermişim,okuyunca utandım kendimden,utancımı yenmek için yazıyorum buraya da.
Evet,2006 bana ne getirsin?
-Huzur
-Dijital bir foto. makinesi
-Keman
-Türk Sanat Müziği dinlemek için sabır ( neden ki?)
-Omega 3
-Cesaret
-Aşk
-Çiçek sevgisi (hatta bir saksı çiçeği)
-Daha çok sallantılı küpe
-Daha az elektrik faturası
-Şans
-Olgunluk
-Üşümeyen ruh
-Onu...................getirsin.
BUDUR...

Cumartesi, Mart 04, 2006

Deno'yla kafedeyiz,Burcu'yu kıskandırmak istedik ama sanırım biz kıskandık,off Antalyamın güzel sıcak kış gecelerinde Gölge'de eğlenir imiş bizim Cubur...Bugün Galata'ya çıktık,allaam o ne biçim ne şekil bir manzaradır,Enginar'da yemek de güzeldi,ne hikmetse hep yediğim yemekleri yazıyorum buraya,obur değilim sadece gözüm aç...Kalbim de...öyle...
Bilge Karasu Göçmüş Kediler Bahçesi,budur...

Çarşamba, Mart 01, 2006

Tam da alıştığın anda bitmesi ne kötü her şeyin.Artık bizimle çalışmıyor ruhu güzel arkadaşlarım,güzel insanlar...İşten çıkıp buluştuk,bir şeyler atıştırıldı,daha doğrusu hep atıştırıldı,davul gibi olana dek yedik.Hımm,Zuhal Olcay'ın Esmeray şarkısının yorumunu beğendim,aferimmm(burada n harfi kullanılacaktı) A bir de Ahu Sağlam adında birini keşfettim: "Hüznün Kolları",güzel,hoş,ala...
Moralim yok,evet moralim bozuk değil;çünkü yok...Bir şeyler yapmam lazım,şu an mutlu değilim,ufak şeyler mutlu olmama yetiyordu ama Pollyanna da öldü artık...Koltuk değnekleri umrumda değil,bir mail istiyorum sadece "Eso" diye başlayabilir,bu sefer kızmayacağım,söz...

Salı, Şubat 28, 2006

BAHAR HAZANLA BİRLEŞEMEZ,ORTADA YAZ VAR...

Pazartesi, Şubat 20, 2006

KIYMA
Kıymalar pişerken-kavrulurken-ki kokuyu alınca vejetaryen olası geliyor insanın,ama yemeği piştikten sonra koklayıp koca bir lokma ekmekle tadınca,etobur olduğuma ve böyle bir lezzeti tattığıma seviniyorum.Aslında ağız sulandıracak da bir yemek değil,ilk defa yaptım,çünkü bugün evde oturdum,çünkü rapor aldım,çünkü hastayım...Eve dönerken elimdeki poşetlerdeki ilaçların hangisinin kaçta içileceğine dair en ufak bir fikrim yoktu,o kısa mesafede(sağlık ocağı-eczane-evim)söylenenleri unuttum.Ama hepsi aynıdır herhalde,tok karna günde üç defa vs...
Djivan Gasparyan dinliyorum,doğru mu yazdım adını acaba?
Bugün kendimi gerçekten ve gerçek bir ev kadını gibi hissettim,sanırım bana bunu hissettiren bütün gün evde olmak ve en acısı çamaşır makinesini çalıştırmak oldu.Elde yıkamayı tercih ederdim elbet,çünkü makine bir deprem gürültüsü edasıyla banyoda gezintiye çıkıyor.Çevresinde ne varsa attırıyor.Biraz kıskanç bir ruha sahip,çevresinde kimseyi ve hiçbir nesneyi istemiyor.Kimseyi dedim çünkü makine sarsılınca ev de sarsıldı,koştum tuttum,beni de savuracaktı,34 beden birini istemedi yanında,çamaşır makinesi hakkında bu kadar çok konuşulur mu?Öyle oluyormuş,yok 30 derece,yok renkliler,kosla sıvı böğğkk...
Nihayet İstanbul'u da güneşler içinde gördük,artık biraz daha neşelenecek etraf,bereli,atkılı lahana insanlar görmek istemiyorum,kalın çorap giymek istemiyorum,çünkü ben bir Akdeniz kızıyım,yeterrrr....

Pazar, Şubat 19, 2006

"ERKEKLERİ ŞİİR OKUMAYAN BİR TOPLUMUN KADINLARI SEVMEYİ ÖĞRENEMEZLER." Bu cümle bir kitabevinin kapısında kocaman yazıyordu.Hem hoşuma gitti,hem de gıcık oldum,deli gibi yemek yedim.Hiç yemediğim kadar...sepet sepet ekmek dilimleri,sepetleri Musa'nın sepetine benzetip güldük.Sinemaya yine gidemedik,şimdi maximum rock programını dinliyoruz,eski günler ve yıllardaki gibi,haftanın en sıkı onlusu,yine Pentagram listede,şaşırıyorum,bu hafta bir numara olmasın,şöyle desin kıvırcık saçlı program sunucusu Güven Abi: Bu hafta birinciliğe layık bir eser bulunamadı...

Perşembe, Şubat 16, 2006

2 gündür bilgisayarımın çöktüğünü zannediyordum,bu kadar anlıyorum bu makineden işte,meğer disketi içinde unutmuşum,olabilir mi böyle bir şey?Planlarım da içindeydi,her şeyim içindeydi,okula müfettişler gelecek:Güzel bir bahane olurdu,eskiden elektrikler kesildi ödevimi yapamadım gibi şeyler denirdi,şimdi bağlantım koptu, ya da bilgisayarım çöktü denecek,komikkk.Ama sorun halloldu,artık plan yapmazsam müfettişe canım istemedi diyeceğim.Artık İngilizce derslerine de gireceğim,oleyyy
Üşüyorum,odam ısınmıyor,tırnaklarım mosmor oldu,yemek yapmaya üşendim,dışarda yedim geldim,karışık salata,arada bir yapmak lazım,vitamin depolamak lazım,yeşil çay aldım,bozdum kafayı sağlıkla..Budur...

Pazartesi, Şubat 13, 2006

Çok Gerekli Bilgiler
Kereviz yerken harcanan kalori, kerevizin içindeki kaloriden daha fazladır.
Peru'da hiç umumi tuvalet yoktur. (Korkunçç)
Gözleri açık tutarak hapşırmak imkansızdır. (Bi dene bakalım.)
İnsan elinde, en yavaş uzayan tırnak baş parmağınki, en hızlı uzayan tırnak ise orta parmağınkidir. (Orta parmağınızı sürekli öne doğru attırırsanız-dikey olarak-tırnağınız daha hızlı uzar.Kih kih..)
Gecenin bi vakti yaptığım tavuk suyu çorbasındaki yumurta sarısı neden topak topak oldu? Ben ne yaptım? Kuzenimi aradım:" Dökmek istemiyorummm,çok uğraştım.." Süzgeci tencereye balık tutarmış gibi daldırıp sonra o topakları kaşıkla ezecekmişim..Nasıl fikir ama? MMM,çok güzel oldu,topaklar yok artık,olmayacak şey var mı be yaw?

Pazar, Şubat 12, 2006


Sana önceden yazdigim dizeler yalan söylüyordu;
Seni bundan daha çok sevemem diyenler hani;
Ama o zamanlar aklim bir türlü almiyordu,
Içimdeki alevin daha da parlak yanabilecegini
Oysa zaman, krallarin fermanini bile degistirir,
Yeminler arasina girer, milyonlarca oyunuyla,
Kutsal güzelligi karartir, sivri niyetleri köreltir;
Nice dik baslari degisimin çarkina uydurur sonunda;
Heyhat! Ben de zaman denen zorbanin korkusuyla,
'En çok simdi seviyorum seni,' diyemez miyim;
Askimdan kusku duymadigim, en emin oldugumda,
Gelecegi unutup, o güne taç giydiremez miyim.
Ask bir bebek olduguna göre, hayir, bunu diyemem,
Büyümesini sürdüren seyi, büyümüs gibi göremem.

William Shakespeare

Cumartesi, Şubat 11, 2006

hoşgeldim