Çarşamba, Mart 29, 2006

Ne zamandır yokum ve kendimi yok hissettim uzun zamandır,dağılmış...Bugün anladım ki eğitimcilik başka bir boyut,bugün üç boyutlu çalıştık,anladık ki hiçbir şey aile şevkatinin yerini tutmuyor,hiçbir şey değişilmemeli annelerimizin saçlarımızı okşamasına...Babamızın kızgın da olsa bazen bizimle ilgilenmesine...Hatta ilgisiyle boğulmaya...Yok değişmem.Benim civcivlerim bunları hak etmiyor...

Perşembe, Mart 23, 2006



Ulen Jude,yaktın beni bu vakit!
ÖNSÖZ
“Bak,” demişler, on yaşlarındaki çocuğa, “elmalar olgunlaşmış… Neredeyse dalları kırılacak… Görünürde kimseler yok. Biz de gidiyoruz, istediğin kadar elma koparıp yiyebilirsin!”. “Ben varım ya!” demiş çocuk; “Elma çaldığımı görmek istemem ben!”

Salı, Mart 21, 2006

Güncelleştirilecek bir şey yok,rapor,sunum,seminer,plan,müfettiş derken ağzımdan köpükler gelmesi yakındır.Artık gündüz saatlerinde şekerleme yapıyorum,çünkü gece uyuyamıyorumm...Az kaldı,meşgulum,işim var...

Çarşamba, Mart 15, 2006


Denize girmeyi çok özledim ya...Bunu ben mi söylüyorum?Evet.Yazın tırnağımı değdirmem;ama artık üşümekten yoruldum,ondan.Bööle askılı askılı şeyler giysek artık,askısı olmasa da olur,bööle sexy şeyler,straplez falan,gerçi malum derneğin başkanı olarak gözlere ziyan ama insan özeniyor tabi ki de şööle desteksiz savurmaya yaka bağrını...
Eveet,hadi atlayalım,atlarken de çığlık atalım.
Bir de eşliğinde şu şarkıyı dinleyelim,zevkten ölelim:Sometimes I feel like screamin'...

Pazar, Mart 12, 2006



Gitmeli buralardan Slovakya'ya,bu filme de...
"Hayatımın Ağır Yükleri" başlıklı bir pazar yazısı yazmak isterdim ama ne yazık ki bir köşe yazarı kadar yazmaya ve yaşamaya istekli değilim bugün;çünkü bugün pazar...
Çünkü bugün bir yürek kaybettim,bir insan.Kötü kader olsa gerek,her zaman bir suçlu bulunur,ağır yüklerimizi ona yüklemeye,taşıyamadığımız kilosu ağır duyguları üstümüzden fırlatıp "onun yüzünden" oldu demeye...
Şimdi sarılacak kim kaldı diye düşünmeye başlıyorum;ama hayat daha zor böyle.Omzunda ağlayacağım biri yok,omzunda güleceğim biri de yok.Ben de sırıtıyorum ikisi arasında.Yok hayır ağlamayacağım,tebessüm edeceğim,çünkü bu benim hayatım,onu zorlaştıran da benim,kolaylaştıran da.Hep çözülmesi zor problemlerden korkmuşumdur.Formülü belli bir havuz problemi gibi,ama o formülü ona uygulayamazsın,şimdiki zamana uymaz çünkü.Sen hep dünü yaşarsın,yaşarsın da uyduramazsın.Yüzünde-gözünde kalır.
Bir yanım üşüyor,diğer yanım sımsıcak.Onu orada bıraktım,kendini ısıtabilen bir güneş gibi,ama o her sabah doğacak,ağacın yapraklarını ısıtmayacak."Son Yaprak" öyküsündeki gibi o yaprağı hep boyayacağım,solup düşmeyecek.
Artık canımı yakmıyor hiçbir şey,aldığım havayı soluyorum geriye,yine al ve ver.Kesilene kadar,sersefil hayatımızın değişmeyen kanunu,biz zavallılar her sabah o güneşin doğmasını bekliyoruz...

Perşembe, Mart 09, 2006

Hiç karanlıktan korkmadan karanlıkta yürüyebilir misiniz?
Arkanıza hiç bakmadan...Ya da önünüze...
En aydınlatıcı ışıkta bile çekinir misiniz yoksa yürümekten?
Ellerim nereye uzanıyor,ben de göremiyorum artık...
Ellerimi-ellerini özledim,
Gözlerimdeki "sen"in ışıltısını özledim...
Gözlerim karanlık,çok karanlık;
çünkü ağlamıyorum artık.
"Eso"cuk

Salı, Mart 07, 2006

Hayatımın tersyüzlülüğünün sebebi...
Yokluğundaki Sen

Yine yalnız değilim her zamanki gibi
Bu Uzakdoğu gecesinde yokluğunlayım
Aramızda yirmibeş bin kilometre
Sen kıştasın ben yazdayım
Sen bir yarısında dünyanın
Ben öte yarısındayım
Yine de bırakmıyor ellerimi yokluğun
Daha da bir gönlümcesin
Varlığından bin kat güzel
O yalımsal çıplaklığın yalaz yalaz
Ve en gizlerden konuşurken ellerin
İçimden gelmiyor mektup yazmak demeden
Sevişiyoruz yirmibeş bin kilometreden

Aziz Nesin

Pazar, Mart 05, 2006

Sürekli bir burun akıntısı,kendini anlatma;seni asla düşünmeyecek birine hatırlatma isteği,
Sürekli bir yürek çarpıntısı,kalbinin yenmemiş bölümlerini ızgara yapma isteği
Sürekli bir ağlama isteği,tırnaklarımın içine dolan pis bir ağlama isteği işte...Kabullendiğimiz sürece yaşayabiliyoruz ya nerede olduğumuzu-olduğunu bilmeden yaşıyoruz ya öyle...Sadece nefes alarak var oluyoruz.Ben varım,çünkü nefes alıyorum.Sürekli bir tıkanma hissi,boğazımda düğümlenen sadece yemek,aklıma ziyan bütün dondurulmuş özlediğim...
Yok böyle olmayacak,uyu artık,sürekli bir uyuma hissi,hiç uyanmamışçasına,ve hiç uyumamışçasına...
Sürekli bir burun akıntısı,kan kusuyorum sevdiklerime...
Kimi güzellikler yaşanırken fark edilmez,zaten öylesine heyecan ve telaş içindesindir ki başrolü oynadığın bir sahnenin figüranlığından öteye gidemediğini sanırsın.
Marcel Proust'tan...
Sevdiğimiz zaman aşk o kadar büyüktür ki bir bütün olarak içimize sığmaz,sevdiğimiz insana doğru yayılır,onda kendisini durduran başlangıç noktasına geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur.İşte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür.Bizi gidişten daha fazla etkilemesinin,büyülemesinin sebebi ise kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir...
Ocak,şubat ve 4Mart itibariyle tamamiyle geç kalınmış bir 2006 listesi huzurlarımda..."2006 bana ne getirsin?" başlıklı bir liste yapmışım kendime,belli ki o an hiç işim yokmuş,sıkıntıdan gebermişim,okuyunca utandım kendimden,utancımı yenmek için yazıyorum buraya da.
Evet,2006 bana ne getirsin?
-Huzur
-Dijital bir foto. makinesi
-Keman
-Türk Sanat Müziği dinlemek için sabır ( neden ki?)
-Omega 3
-Cesaret
-Aşk
-Çiçek sevgisi (hatta bir saksı çiçeği)
-Daha çok sallantılı küpe
-Daha az elektrik faturası
-Şans
-Olgunluk
-Üşümeyen ruh
-Onu...................getirsin.
BUDUR...

Cumartesi, Mart 04, 2006

Deno'yla kafedeyiz,Burcu'yu kıskandırmak istedik ama sanırım biz kıskandık,off Antalyamın güzel sıcak kış gecelerinde Gölge'de eğlenir imiş bizim Cubur...Bugün Galata'ya çıktık,allaam o ne biçim ne şekil bir manzaradır,Enginar'da yemek de güzeldi,ne hikmetse hep yediğim yemekleri yazıyorum buraya,obur değilim sadece gözüm aç...Kalbim de...öyle...
Bilge Karasu Göçmüş Kediler Bahçesi,budur...

Çarşamba, Mart 01, 2006

Tam da alıştığın anda bitmesi ne kötü her şeyin.Artık bizimle çalışmıyor ruhu güzel arkadaşlarım,güzel insanlar...İşten çıkıp buluştuk,bir şeyler atıştırıldı,daha doğrusu hep atıştırıldı,davul gibi olana dek yedik.Hımm,Zuhal Olcay'ın Esmeray şarkısının yorumunu beğendim,aferimmm(burada n harfi kullanılacaktı) A bir de Ahu Sağlam adında birini keşfettim: "Hüznün Kolları",güzel,hoş,ala...
Moralim yok,evet moralim bozuk değil;çünkü yok...Bir şeyler yapmam lazım,şu an mutlu değilim,ufak şeyler mutlu olmama yetiyordu ama Pollyanna da öldü artık...Koltuk değnekleri umrumda değil,bir mail istiyorum sadece "Eso" diye başlayabilir,bu sefer kızmayacağım,söz...