Pazar, Mayıs 13, 2007

2007 yılının en güzel şeyini anlatmaya çalıştım:
üç buçuk ay geçmiş üzerinden;
bir şiirin artık daha anlamlı geldiği zamandan bu yana,
bir çift gözü göz yapan şeyden daha fazlası;
ya da birkaç kelimeye anlamlar yüklediğinde

aşkın tarihi hesaplanır mı?
20 iş günü müdür? Bayram tatilleri sayılır mı?
Sıcacık bir avuç içinin eline ilk değdiği gün başlar,
bir arabanın arka koltuğunda yaslanmış başların içinde binbir düşünce;
bir notadan birçok şarkı çıkar o zaman;
bir tebessümden bir kucak kahkaha çıkar,
bir takvim kararlılığıyla kararsız kalan tarihin belirlediği
elini ısıtan,yüzünü güldüren o aşkın tarihidir,
tarih olmuştur artık:

belki sonra günü bile hatırlanmaz
nerede-ne giydiğin anımsanmaz,
sözcüklerin sırası unutulur
ama sözcükler kaldığı yerde mutludur
ezberlenen ten kokusu
mutluluğun dokusu
ipek kumaştan yapılmıştır o zaman sözler
asla sökülmez sanırsın yerinden dikişler

tanımsız mutluluğuna kılıf bulmaya çalıştığın zamanlar
anlamsız bir kedere dönüşür geçen aylar
hesaplanan aşkın tarihi değil,
seni dolduran hatıralar
nice gece koynunda duran o yumru
sana sahiptir artık
aşkın saati değildir hesaplanan
yaşanan-paylaşılan
kaybedilen-kazanılan
tüm bir yaşamımızın geri dönmesidir bize
yaşanılan bir aşkı büyüterek
diğer her şeyin küçüldüğü bir dünyada
tüm dünyanı sığdırabilir misin artık bir küçük a^na

zaman değil korku,
sadece koynumda duran yumru
tüm bileşenlerimi ayıran yerinden
kimvurduya giden bir soluk
ipek bir kumaştır artık mutluluk
bir yandan kayıp gidecekmiş gibi elinden...
üç buçuk ay geçmiş üzerinden.







Pazartesi, Mayıs 07, 2007

kederİST
Kendimi anlatmak derdinde değilim,tek istediğim biraz rahatlamak...
Sadece kendimi utandırıyorum belki,rahatlayamıyorum.Boğazımda bir yumru var,hiç aşağı inmeyen,kendimiz miyiz hiç anlatamadığımız;yoksa kelimeler mi düşman oldu?
Kendimi seyrediyorum aynada,göremiyorum,göz göze gelemiyorum kendimle.
Tüm yazılanlar uzay boşluğunda,bir balon gibi,her an patlamaya hazır heceler.
İçimle konuşmak derdinde değilim;tek isteğim haykırmak...
Sadece oyalıyorum biraz kendimi,bu şehir daha kaç kilometre gider? Kaç tünel var içine girilmeyen?Kaç basamaklık yolumuz,bitmeyen merdivenleri tırmanıyoruz.
Bulutlar başımın üstünden hızla geçerken düşüncelerimi yarıştırıyorum onlarla,hangisi daha hızlı gidiyor?
Kendimi kandırmak istemiyorum bu isli gökyüzüyle,
pis,karanlık,büyük sokaklarla,
Sadece dört duvara özgürlüğüm,tek hükmüm sıvası çıkmış duvara...
Burası gerçek mi? İçimdeki şehrin hayalini mi yaşıyoruz tüm figüranlarla birlikte?
Yalan bir şehrin sokaklarında mı yürüyoruz?
Kendimi utandırıyorum şimdi,bir şehrin aslında ne kadar da küçük olduğunu gördüğüm için.Bir balon gibi,patlamaya hazır şimdi tüm şehir,içindekileri de yanında götürerek.
Bir şehre roman yazılır,şiir de.Ama şimdi tüm kederİST'ler,kederİZM oldu,hiç okunmayacak bir şiire başlıyor şimdi ellerim.Varlığından habersiz bu şehir,kendi romanını yazıyor.
Aynı benim yaptığım gibi,kendinden habersiz; aynalarda gülümseyen kederimi görmeye çalışıyorum;bu şehrin koca yalnızlığını paylaşıyorum.
Tek istediğim biraz rahatlamak,bu isli,pis,karanlık gökyüzüyle...