Pazar, Aralık 30, 2007

2007 ÖLÇME ve DEĞERLENDİRME

Su samurum;2007'nin benim yılım olacağını söylemişti.Bir ölçme-değerlendirme çalışması yapmak istedim yılın son günlerinde.
Akdeniz'den Marmara Denizi'ne yapılan göç sonucunda Ege Denizi sularında yüzmenin vakti gelmiştir 2007 kararları kapsamında.Bu Coğrafya dersinin ölçme ve değerlendirmesidir. (eğitim-öğretim yılının en göçebe değerlendirmesi)
Müzik dersi ölçme ve değerlendirmesi;artık bir kemanım var,2007 bana 4 telli nefis bir çalgı hediye etti,bam telim koptu,en çok telli turna benim başıma kondu,klasik müzik dinleme kapasitem yarım saati geçti,mor bir flütüm var,re teli kopmuş bir gitarım var,bir de BORAzanım var...
Türkçe dersi ölçme ve değerlendirme;son haftalar yapılan münazara yarışması hazırlıkları nedeniyle aslında inanmadığım tezleri sonuna kadar inanarak savunmayı öğrendim.Ve bunları öğrencilerime inandırmayı,internetten saatlerce araştırma yapmayı öğrendim.Hala en güzel şiirin daha yazılmadığını,insan ilişkilerinin sıfat-zamir-zarf ilişkisinden daha zor olduğunu öğrendim.Yazılı anlatımın sözlü anlatımdan çok daha kolay olduğunu bir kez daha öğrendim.
Tarih dersi; geçmişte kalan her şeyin insanı büyüttüğü,her savaşın sonunda da bir barış antlaşmasının olmadığı değerlendirmesini kazandırdı bana...Bazen; Rönesans'la Duraklama Dönemi de aynı anda yaşanabiliyormuş.
Beden Eğitimi; hala aynı kiloda olduğumdan bu konuda herhangi bir ölçme durumu yaşanmamıştır.
Anatomi;kalp atışlarım 2007'de çok daha hızlıydı,sanırım nabzım yeni yılda da giderek hızlanacak.
MATEMATİKsel anlamda şu sayılar önem arz etmektedir: 31-01-07 : Bir elin sıcaklığı tüm bu rakamların anlamını sonsuza kadar değiştirmiştir. Artı sonsuz işaretini de matematik ölçme ve değerlendirmesi kapsamına almak isterim.SONUÇ: Ben kök dışına onsuz çıkmak istemiyorum,onsuz bir "fonksiyon"um yok.
Beslenme saati: İlk karnıyarığımı yaptım. (2007)
FİZİK-KİMYA-BİYOLOJİ: Beni "kuvvet" le çeken, tüm "denge"mi alt üst eden,hücremdeki maddelerin yerini değiştiren endoplazmik redikulumum,"er" ya da geç kimyamız değişecek elbet.
Rehberlik Hizmetleri: Hocam çok mutlu ve aşığım;ne yapmalıyım?
"Beraber uyuma vizesi"ni alınca 2008 değerlendirmesi yaparız,hepimize mutlu yıllar dilerim...
Öğrenci sınıfını geçmeye hak kazanmıştır :))

Çarşamba, Eylül 26, 2007

İnsanlar değişir mi? Yoksa ambalajlarını mı yenilerler? Güncellenirler belki,hani eskiden fasulye,haşlanmış yumurta yemez de artık,şimdilerde yemek seçmez? Eskiden sinirlidir,sinirlenir her şeye de,şimdi hiçbir şeye sesi çıkmaz.Sabırsızdır önce,her şey hemen olsun ister de,hiçbir istediği olmaz telaştan,aceleden.Şimdi her şeye özenle,sabırla yaklaşır.Bir bahçeye en güzel çiçekleri dikip onları sevgiyle sulamak gibi.Bir an önce büyümeyi istediği zamanlar,şimdi birçok şey için artık geç kaldığının farkına varılması..
İnsanlar değişmez,bebekken şekillenir her şey,sıcak pilav ağzını yakmıştır,ağzına zorla sokulmaya çalışılan o kaşığın demir sıcaklığından.Çocukken yerleşir,sıkıntıya girdiğinde ağlama isteği gibi,o zamanlar affetmek diye bir şey yok;acımasız-yaralayıcı, çocukken oynanan oyunlar,oyuna alınmayan-sokulmayan sümüklü mahalle arkadaşlığı,sonra affetmeyi de öğreniyor insanlar,oyuna oyunbozan insanları almayı da.Artık fasulyeden değilsin oyunda,her şey gerçek,can acıtıcı.Toprak ve suyla oluşturulan oyuncaklar yerine insanlar var artık,onlar birbiriyle oynuyorlar,paket lastiği ile sarmalanmış yeni ambalajlarında kendilerini sunuyorlar fasulyeden oyunculuktan yan rollere terfi etmeye çalışarak.
Eskiden limonun nereden kesileceğini bilmiyordum;şimdi son damlasına kadar sıkıyorum kendimi...

Çarşamba, Eylül 12, 2007

2007-2008
Ben birazcık daha kapri,birazcık daha askılı giymek istiyordum;daha hazır değilim gece çarşaftan daha kalın bir şeyleri üzerime almaya;ama havalar değişiyor.Suyu da idareli kullanmak lazım...Evet havadan sudan bahsettim,daha ellerim tutuk klavyede,tatilde hiç yazı yazmadım,ne kağıda ne de buraya.Önce biraz hatırlamam lazım,r nasıl yazılıyordu:)
Kendime başarılı bir eğitim-öğretim yılı diliyorum,bu dönem para biriktirmek,buhar difüzyonlu(doğru mu yazdım?) fırın almak,içindeki kirlerin buhar yoluyla toz haline gelmesini önünde oturarak izlemek,keyiflenmek istiyorum.Ve tabi lezzetli et yemekleri yapmak,onları oturup bir güzel mideye indirmek istiyorum.Buraya yazayım ki ara sıra açıp okuduğumda gaza geleyim en azından,yaptıklarım için gurur duyayım,daha(henüz) gerçekleştiremediklerim için de pişmanlık...
Bir de herkes mutlu olsun,güzel güzel şarkılar-albümler yapılsın.Biz de dinleyip keyiflenelim.
Benim sevgilim gibi sevgiliniz olsun,100 milyar borcunuz olsun:))

Çarşamba, Temmuz 04, 2007

TATİL UYKUSU
Tatile girdiğimizden beri yaptığımız en istikrarlı şey uyumak,öğleden sonra kahvaltı,akşam da öğle yemeği yemek,boş şişeleri doldurup buzluğa koymak vs.
Tabi asıl tatile ne zaman çıkacağız meçhul ama vücudumuza güzel bir tatil yaptırıyoruz şu an,ehliyeti de cüzdana atmanın sevinciyle yazın bol bol trafik canavarlığı yapacağım;ama çok sevinemedim sanki ehliyete,cüzdana attım öyle,orada kaldı boynu bükük.Gereken ilgiyi göstermek lazım,mesela şöööle bir ıslatmak lazım.
Artık çalan ziller de yok,nöbetçilik de,sınav stresi de...Kocaman bir güneş kollarını açmış bize,bekliyor.Az kaldı koynunda uyumaya güneş bekle bizi...

Cumartesi, Haziran 16, 2007

TEŞEKKÜR BELGESİ
................. ....................arkadaş ve çevresine örnek olacak erdemli davranışlarından ve gayret-başarısından dolayı bu belgeyi almaya hak kazanmıştır.
Evet,takdir ve teşekkür belgesi doldurmak çok zevkli;ama
onları kapıya kadar uğurladım;onlar da gittiler...
Biz de koca bir tatili hak ettik değil mi onlar gibi?

Çarşamba, Haziran 06, 2007

Açık havada çimlerin üstünde neler yapılır?

En sevdiğim şarkıları son ses ve ardı ardına dinlerim;
Göğün mavisinde kaybolurum;
Mektup yazarım;
Varsa deniz manzarasına bırakırım kendimi;
Mesaj atarım;
En önemli kararlarımı almaya çalışırım;
Karar veremem;
"Açık havada çimlerin üstünde ne yapılır?" diye düşünürüm;
Aklıma bir şey daha gelir;ama yazamam:))

Cuma, Haziran 01, 2007

İşte geliyorum çeşm-i siyahım,aramıza dağlar sıralansa da...

Pazar, Mayıs 13, 2007

2007 yılının en güzel şeyini anlatmaya çalıştım:
üç buçuk ay geçmiş üzerinden;
bir şiirin artık daha anlamlı geldiği zamandan bu yana,
bir çift gözü göz yapan şeyden daha fazlası;
ya da birkaç kelimeye anlamlar yüklediğinde

aşkın tarihi hesaplanır mı?
20 iş günü müdür? Bayram tatilleri sayılır mı?
Sıcacık bir avuç içinin eline ilk değdiği gün başlar,
bir arabanın arka koltuğunda yaslanmış başların içinde binbir düşünce;
bir notadan birçok şarkı çıkar o zaman;
bir tebessümden bir kucak kahkaha çıkar,
bir takvim kararlılığıyla kararsız kalan tarihin belirlediği
elini ısıtan,yüzünü güldüren o aşkın tarihidir,
tarih olmuştur artık:

belki sonra günü bile hatırlanmaz
nerede-ne giydiğin anımsanmaz,
sözcüklerin sırası unutulur
ama sözcükler kaldığı yerde mutludur
ezberlenen ten kokusu
mutluluğun dokusu
ipek kumaştan yapılmıştır o zaman sözler
asla sökülmez sanırsın yerinden dikişler

tanımsız mutluluğuna kılıf bulmaya çalıştığın zamanlar
anlamsız bir kedere dönüşür geçen aylar
hesaplanan aşkın tarihi değil,
seni dolduran hatıralar
nice gece koynunda duran o yumru
sana sahiptir artık
aşkın saati değildir hesaplanan
yaşanan-paylaşılan
kaybedilen-kazanılan
tüm bir yaşamımızın geri dönmesidir bize
yaşanılan bir aşkı büyüterek
diğer her şeyin küçüldüğü bir dünyada
tüm dünyanı sığdırabilir misin artık bir küçük a^na

zaman değil korku,
sadece koynumda duran yumru
tüm bileşenlerimi ayıran yerinden
kimvurduya giden bir soluk
ipek bir kumaştır artık mutluluk
bir yandan kayıp gidecekmiş gibi elinden...
üç buçuk ay geçmiş üzerinden.







Pazartesi, Mayıs 07, 2007

kederİST
Kendimi anlatmak derdinde değilim,tek istediğim biraz rahatlamak...
Sadece kendimi utandırıyorum belki,rahatlayamıyorum.Boğazımda bir yumru var,hiç aşağı inmeyen,kendimiz miyiz hiç anlatamadığımız;yoksa kelimeler mi düşman oldu?
Kendimi seyrediyorum aynada,göremiyorum,göz göze gelemiyorum kendimle.
Tüm yazılanlar uzay boşluğunda,bir balon gibi,her an patlamaya hazır heceler.
İçimle konuşmak derdinde değilim;tek isteğim haykırmak...
Sadece oyalıyorum biraz kendimi,bu şehir daha kaç kilometre gider? Kaç tünel var içine girilmeyen?Kaç basamaklık yolumuz,bitmeyen merdivenleri tırmanıyoruz.
Bulutlar başımın üstünden hızla geçerken düşüncelerimi yarıştırıyorum onlarla,hangisi daha hızlı gidiyor?
Kendimi kandırmak istemiyorum bu isli gökyüzüyle,
pis,karanlık,büyük sokaklarla,
Sadece dört duvara özgürlüğüm,tek hükmüm sıvası çıkmış duvara...
Burası gerçek mi? İçimdeki şehrin hayalini mi yaşıyoruz tüm figüranlarla birlikte?
Yalan bir şehrin sokaklarında mı yürüyoruz?
Kendimi utandırıyorum şimdi,bir şehrin aslında ne kadar da küçük olduğunu gördüğüm için.Bir balon gibi,patlamaya hazır şimdi tüm şehir,içindekileri de yanında götürerek.
Bir şehre roman yazılır,şiir de.Ama şimdi tüm kederİST'ler,kederİZM oldu,hiç okunmayacak bir şiire başlıyor şimdi ellerim.Varlığından habersiz bu şehir,kendi romanını yazıyor.
Aynı benim yaptığım gibi,kendinden habersiz; aynalarda gülümseyen kederimi görmeye çalışıyorum;bu şehrin koca yalnızlığını paylaşıyorum.
Tek istediğim biraz rahatlamak,bu isli,pis,karanlık gökyüzüyle...

Pazar, Nisan 22, 2007

HANGİ YEMEK HANGİ MÜZİKLE İYİ GİDER?
Hafta içi en çok kahvaltı yapmayı özlüyorum,cumartesi ve pazar öğlenleri saatlerce kahvaltı sofrasının önümde duracağını düşleyerek..Yeşil çayın tatsız tadını özlüyorum,(bir cumartesi kahvaltısı yazısı olarak değerlendirilebilir.)domates ve salatalıkların üzerine zeytinyağı gezdirerek,üstüne biraz pul biber ve sumak serpiştirerek kendimi daha dengeli beslenmiş hissediyorum,yanında bol tereyağlı tavada yumurtayı saymazsak hayli sağlıklı bir kahvaltı olduğu söylenebilir,tabi envai çeşit peynirden bahsetmeyeceğim,sabah sabah da ceviz yemek oldukça sağlıklı ve de lezzetli.Taze kırmızı biberleri de domates-salatalığa söğüşlersek tadından yenmez...
Bunları yerken eski Fransız şarkılarını dinlemek de çok keyifli,insanın bir de yanına kırmızı şarap açası geliyor...Sıkıcı hafta sonu programlarını zaplamak yerine, kahvaltı müzikleri listesi oluşturup huzurlu bir "çatallamaya" yelken açılabilir.Ama şarkılar size uçsuz bucaksız çayır-çimeni hatırlatmalı,ya da çakıl taşlarının üzerine uzanmış vaziyette,dalgaların sesine karışan martı seslerini düşleyerek de dinlenebilir kahvaltı şarkılarımız.
Türk kahvesi hafta sonları kahvaltı sonrası keyfinin vazgeçilmezidir.Bunun yanına da klasik müzik önerilebilir.Yarım saati geçmemesi önerilir,yoksa tüm gününüzü yatakta geçirebilirsiniz:))
Papatya çayı gergin sinirlere iyi geliyor,ya da naneli ısırgan otu çayı,bunun yanına müzik gerekmiyor...
Eğer sevgilinizle güzel bir yemek yiyecekseniz,masada öyle çok fazla şeyin olmasına gerek yok,özenle hazırlandığı her halinden belli olacaktır zaten,hani derler ya "içine sevgimi kattım" vs.Aynen öyle,yanına içinde flüt ezgileri olan enstrümental her türlü parça iyi gelecektir sofraya.
Benim bir türlü uygulayamadığım yemek masasına çiçek koyma önerisini de dikkate alabilirsiniz.Çiçeklere olan uzaklığım yüzünden eve getireceği renkliliği tecrübe edemedim daha,umarım bir kaktüsüm olur yakın zamanda,ufak ufak başlamak lazım,önce dikenleriyle uğraşırsın sadece,alıştırma olsun.
İşten yorgun argın gelip kendinizi yatağa atmak ve akabinde bir elma atıştırmak istediğinizde ise,sesini sonuna kadar açtığınız müzik listenizden hareketli rock şarkıları yükselsin,kendinizi "dünyayı kurtarmaya gönderilmiş Neo" gibi hissedeceksiniz.
Bu listede sanat müziği yok,ya da jazz.Onlar ufak dozlarda alınabilir,bamya-kereviz gibi yemekler yiyecekseniz yanında sanat müziği dinleyebilirsiniz.(Zeki Müren dışında pek bilmiyorum:) Somon füme ya da deniz ürünleri tercihinizse jazz olabilir,biz memurlara göre bir liste olmadı bu,zaten jazz da yapısı gereği bu meslek gruplarına bire bir uymuyor :)
Çorba içerken gündelik-balon şarkılar dinlenebilir,garibim çorbanın kaderidir bu,hep ana yemek öncesi bir oyalama taktiğine kurban edilir çorba,oysa sıcaktır,içinizi ısıtır,içine ekmek koyabilirsiniz,ya da yanında mutlaka ekmeğe ihtiyaç duyarsınız,haznesi geniştir,her şeyi alır,kabul eder,vefakardır,alternatif pop uygundur...
Gece atıştırmalarını seviyorsanız,kendinize bir tencere salçalı makarna yaptıysanız,çok düzenli bir ev yaşamınız ve beslenme alışkanlığınız yok demektir.O zaman elektronik müzik yanında iyi gidebilir,size gece başlayıp sabahın ilk ışıklarına kadar süren partileri hatırlatabilir.
Akşam dertli dertli içmek, rakı kadehinde kaybolmak istiyorsanız,size Gülay'ın albümlerini(Teselli şarkısı mesela) önerebilirim,daha "ağır" takılmak isterseniz,ee rakılık şarkılar var tabi:Orhan Baba size bu konuda yardımcı olacaktır.Ya da Tanrı İstemezse" şarkısı da aynı işlevi görür.
Hayattan bezmiş yemekler yapacak ve yiyecekseniz(mesela kabak,patlıcan vs) Feridun önerilebilir,artık geçmişten günümüze zavallım kabak ve patlıcan da her türlü seçeneksizlik problemine kurban verilmiştir."Artık kabak yemek istemiyorum" dediğinizde Feridun'un hayatın anlamsızlığı ile ilgili güzelim karamsar şarkılarını aklınıza getireceksiniz.Tabi Feridun benim için ve bana asla kabak tadı vermemiştir.
Salata yemek için Yeni Türkü dinleyebilirsiniz,Ezginin Günlüğü de olur,içinde hayata dair her şey vardır,Feridun'da olduğu gibi,gerçi F. 'de anlamsızlığı üzerinedir her şey ama salata vitamindir,her türlü rahatsızlığa iyi gelir.
Pizza yerken Athena dinleyebilirsiniz.Ama sınırsız pizza olmasın:)
New age'ın mum yakmaya elverişli olduğu zamanlar olabilir,böyle durumlarda yatağa yarı oturur yarı uzanır şekilde bedeninizi rahatlatabilirsiniz.
Ben yeni keşfettim,Yanni bunun için bire bir.Yanni'nin yanında ne yenebilir,kırmızı şarap-peynir güzel olur,gündelik hayatın stresinden uzaklaştırır.Kan yapar:)
Gülben Ergen şarkılarının bir gıda ürünü ile beraber alınması bünyeye zarar verebilir,bileşik yapar,oksit oluşturur.Ya da ıspanak yiyebilirsiniz.
Temizlik yaparken tempolu şarkılar dinleyebilirsiniz,hani şu R%B dediklerinden ,sonra işiniz bitince tempoyu düşürüp şeftali suyu eşliğinde B.Ortaçgil dinleyebilirsiniz.
Tüm yemeklerle en güzel giden müzik; sevgilinizin sesidir aslında,şehrin-gecenin-sokağın-evin sessizliğinde en güzel melodileri kulağınıza fısıldar,doyarsınız...
Bir göz atalım.
http://www.seslikitapgonulluleri.com/

Pazar, Nisan 08, 2007

Lolipop ve çizgi filmler üzerine:

Yıllardır tadını unuttuğum bir şey yedim bugün,hani bir çubuğa dikilmiş kolalı,limonlu,çileklisi bulunan şekerlerden.İlkokul yıllarımdan bu yana çizgi film seyretmediğimi(hatta animasyon bile izlemedim denebilir)düşünerek lolipopumu yemekle başladım işe.İnsanın yaşı hiç de küçülmüyor bunları yapınca,yılları geri de saramıyorsun.İçimi tarifsiz bir sevinç kapladı,daha sonra bana zor gelen bir şey daha yapıp çizgi film kanallarındaki bütün çizgi filmleri izleyeceğim.
Bir lolipop üzerine bu kadar konuşulur mu? Bazı değerlerimi yitirdiğimi düşünmeye başlarsam sayfalar dolusu da yazabilirim bunun üstüne.Çizgi filmlerin aslında hayattaki birçok şeyden daha da mantıklı ve daha az saçma olduğu düşüncesine vardım.En azından bir uçurumun kenarına geldiklerinde hızlarını alamayıp hava boşluğuna kadar geldiklerinde bir süre düşmüyor,yerçekimine direniyorlar.Gerçek hayatta kim yerçekimine karşı gelebilir?Yumruk yediklerinde kafalarının etrafında dolanan kuşlar da cabası.Biz kuşları gökyüzünde bile göremezken artık...
Evet,kolalı lolipop daha güzel.Bunu bu yaşımda keşfetmem de güzel...

Salı, Mart 27, 2007

BİR BAHAR YAZISI
Mart ayı bir Türkçe öğretmenini ne kadar da ilgilendiriyor? Ne ilginç,İstiklal Marşı'nın Kabulü,Nevruz,Dünya Şiir Günü,Kütüphaneler Haftası,Dünya Tiyatrolar Günü(bugün) vs...
Kış başlamadan bitiyor,yeni sevinçler yükleniyor heybemize,yeni heyecanlar,bekleyişler ve özleyişler.Bir piyanonun tuşları kadar hafifim şimdi,bedenimdeki tüm kelebekler güneşe doğru yol aldılar,hepsi rengarenk,duymuyorum tiktakları...
Bahar geldi,belirli gün ve haftalar 'belirlendi',özlenen-beklenen geldi,şimdi tüm kelebekler ona uçuyor,bulutların üzerinden gülümseyerek,kalp şekline girip kanat çırpıyor kuşlar,Galata Kulesi'ni selamlayarak...
Huzurlu bir mart akşamını yaşıyor şimdi söndürülen sigara,zaman mı hızlı akıyor ne,yoksa durdu mu hepten?Bir sonraki dokunuşları özlüyor şimdi kültablasındaki sönmüş sigara,piyanonun tuşları hızla sökülüyor yerlerinden,yeni bir melodi yaratmaya başlıyor havadaki kanat sesleri,yastıktaki koku havaya karışıyor,kelebeklere dost,yeni bir bekleyişe-özleyişe-sevişe bırakıyor kendini...
Bahar geldi,mart tüm günlerini kutluyor şimdi,söndürülen sigara gülümsüyor ,beraber içilecek sigaraların selamını getirerek,
"Bahar ve Kelebekler" denmiş hikayeye,tüm hikayeler gibi kısa,tadı damakta kalmış...

Cuma, Mart 16, 2007

Duvarıma yapıştırdığım yıldızlar,ışıklar söndüğünde de parlamıyorlar.Gece uyumadan bana şans getiren yıldız takımımı görmek istediğim için her gece,böyle bir yol seçtim kendime;ama İstanbul'da yıldızlara yer kalmamış,evde bile...

Pazartesi, Mart 05, 2007

Öfke-şiddet ve stres yönetimi ile ilgili 1 haftadır bir seminere katılmamıza rağmen hala bu kavramları yönetim altına alamıyoruz malesef,özellikle sonuncusu ile ilgili iki çift lafım var;stres hormonlarının adını öğrenerek onunla başa çıkamayız,onu tolere etme durumu da hayal,söz konusu bile değil,bir şeyleri bir şeylere ışık hızıyla yetiştirmeye çalışırken nasıl sakin kalınabilir?
Saatlerce panço yiyip salak bir filme takılıp kalmak varken,aylara bölünmüş bir etkinlik raporu yazmak zorunda olmak da stres hormonunun bir diğer adıdır,Aragon şiirleri okumak varken,Yeşilay Haftası şiirleri okumak zorunda olmak da...İçki öldürür,sigara güldürür haa,haaa....
Boğazım,başım,kemiklerim,kollarım ağrıyor,stresten değil,stres hormonlarından olsa gerek :)
Yeşilay Haftanız kutlu olsun...

Pazar, Şubat 25, 2007

Zambramora'ya...

Herkes biraz sana benzer,nasıl olur sen kimseye benzemezken?
H.Ergülen

Salı, Şubat 20, 2007

"Dün sabaha karşı kendimle konuştum
Ben hep kendime çıkan bir yokuştum
Yokuşun başında bir düşman vardı
Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum"

Özdemir Asaf

Pazar, Şubat 11, 2007

TROPİK ÇÖL
Dünya haritasının herhangi bir yerine parmağımı basıp oraya yolculuk yapmak istiyorum;mümkünse dilini bilmediğim bir ülke olsun;ya da insanların hareketlerle anlaştığı ilkel bir uygarlık bile olabilir;ama telefona şarj lazım,elektrikli bir yer olsun,ayaklarımın altında mercan maviliğinde bir okyanus olsun,kafama hindistan cevizi düşsün,ama tropik bir ada olmasın, ben yağış sevmem.Okyanusun diğer tarafı uçsuz bucaksız bir çöl olsun,leoparları kucağıma alıp başlarını okşayayım,fillerin üstünde yolculuk edeyim.Okyanus kenarında bir deniz kabuğu bulup onu kulağıma dayadığımda dünyanın en güzel müzikleri kulağıma gelsin,şu ana kadar yapılan hiçbir ezgiye benzemeyen bir beste yapayım,şu ana kadar hiç birarada kullanılmamış sözcükleri kullanıp üzerine söz yazayım.Sonra bir papürüs kağıdına yazıp kıvırıp bir şişeye koyayım ve okyanus dalgalarına bırakıp şişenin dalgalar arasında kaybolmasını izleyeyim.Kumların üzerine uzanıp uzun düşler kurayım.Bulutlara çeşitli şekiller yükleyip bulutlardan kendime kocaman bir dünya yaratayım.O kocaman dünyamın içine sevdiğim insanları da alayım,onları çölün acımasız sıcaklığından kurtarıp okyanusun derin maviliğinin serinliğine bırakayım.Kendi tropik çölümü yarattığım bu gecenin sonunda da ben kaçayım,mışıl mışıl uyuyayım...
Hayatta yapılmayacak şey yok sanırım,bir şeyleri başarmanın sevinci içindeyim.yuppii...Hoşgeldim tekrar...

Perşembe, Ocak 25, 2007

Sayfalar dolusu yazı da yazsam yine de rahatlayamayacağım bugün.Pişkinliklerle uğraşmaya ve yenilgiye tahammülüm giderek azalmakta;mutlu bir eve dönüş yazısı da yazabilirdim belki bugün,yarın gece çıkacağım kısa yolculuğuma hazırlanabilirdim ya da..
Amaan,bir sinema kanalında bir film seyretmeye başladım bir yandan,öte yandan buzdolabındaki çeşitli gıda ürünlerini tüketmeye çalışıyorum,15 gün her taraf kokacak yoksa.
Ona kendimi anlatmayalı uzun zaman oldu,özlemek en nefret ettiğim duygu,ben artık kimseyi özlemek de istemiyorum.Kendimi anlatmak da sıkıcı.Birisi dinlerken ya da yorum yaparken güzeldi,zevkliydi,sorun değil..
Yok yok geldi,ben gideyim de azıcık kuru yapraklardan bahsedeyim ona,üstüne basar,ses çıkartırız.

Pazar, Ocak 14, 2007

Dönemin sonuna yaklaşıyoruz,az bi az işimiz kaldı, tv izlemeye daha fazla vakit ayırmaya başladığıma seviniyorum.Daha çok tiyatro, daha çok sinemaya gideceğim,daha çok omega3 alacağım;bu da 2007 kararları...
Angora'ya zam gelmiş,Zencefil'e de zam gelmiş,e arada Tavanarası'na gidiyoruz artık;ekonomi yapalım azıcık.Hafta sonum bitiyor,en yoğun güne hazırlanıyorum.Ve iyi günler diliyorum :)

Pazar, Ocak 07, 2007

Güzelim Ant. oldukça soğumuş,artık "kışın da çok ılık Ant.ın havası" diye övünmeyeceğim,balkonda kahvaltı yapmakla hava atan ben, dona dona oturdum tatil boyunca,yeni bi yerler açılmış;ama aynı insanlar,sokaklar...Özlediğim bazı şeylerin aslında o kadar da özlenmeye değer şeyler olmadığına dair düşünceler oluştu bende,bunda artık odamı "odam" gibi hissetmemenin de etkisi olabilir,8 yıldır evden ayrı yaşayan birinin odası artık kendi odası olmuyor herhalde,biraz da depo olarak kullanılması da cabası.Kullanılmayan eşyalar,geniş-kocaman bir yüklük,rengarenk çaputlar,2 farklı renkte 2 farklı halı...Uyumsuzluğun uyumu bile olamamış renk cümbüşü...
İlk aşk acısı çekip de gözyaşı döktüğüm,suçluluk duygusuyla kıvrandığım vakitler sessizliğine sığındığım odam,artık yabancı bir konuk odası şimdi.Daha soğuk ve karanlık.
Döndüm,hiçbir zaman benim olmayacak evime,odama;ama ben koydum sehpanın üzerine kullanılmış selpakları.Yıkanmamış bulaşıkların verdiği sıkıntıyla uyudum geniş geniş,mor yatak örtüm tüm dertlerime şahit oldu,sevinç nidalarıma kulaklarını tıkadı.İstediğim her yere çivi çaktım.Söktüm,bi daha çaktım.
Döndüm,odamda huzurlu bir yeşillik içinde,yeşil çay içiyorum şimdi.
Hoşgeldim.
Tüm çivilerimi sökmeye...