Pazar, Eylül 10, 2006

Burayı özlemiş olup olmadığımı hala idrak edemedim.Trafiğin "olduğun yerde kal !" şeklinde olması,yanından geçen tüm insanların kollarının sana değmesi,ayakkabının ucunun "basılmaktan" neredeyse delinmesi...Evet bunlar pek de özlenecek şeyler olmasa gerek.Ama...en sevdiğim manzaralardan birine karşı oturup (bknz:Gülhane Sarayburnu manzarası-Rumeli Hisarı kahvaltı masası manzarası :)) çay içmek,Galata manzaralı balık keyfi,her hafta sonu bugün karşıya geçiyim, Çiya'da sütlü incir tatlısı yiyeyim deyip yine Taksim Zencefil'de sebzeli lazanya-yarım karaf şarap istemek..Sonra geleneksel Badehane'de "acaba kaç bira içtim ben?" diye yapılan bir iç hesaplaşma! Evet evet,özlemişim...
Ama insan yine de her masada tanıdık bir yüz görmenin ihtiyacını duyuyor burda,burada bir şeyin müdavimi olmak o kadar zor ki...
Tanıdık bir yüzden öte artık neredeyse hayat arkadaşı diyebileceğin insanlardan ayrı olmak da işin cabası...Ama onlar uzakta bir yerde,martılar ülkesinde kareli masa örtüsünde içmekte ve sana kadeh kaldırmaktadırlar.Avuntu...
Yine başlıyoruz,bu sefer hazır olduğuma emin değilim,bu YAZ ilacımı alamadım...

Hiç yorum yok: